18 Şubat 2012 Cumartesi


               İLİMİZİN BAŞLICA ÇEVRE SORUNLARI–1
     Her şehirde olduğu gibi ilimizde de çeşitli çevre sorunları yaşanmaktadır. Bu yazımızda, ilimizin önemli çevre sorunlarını, küçük başlıklar halinde ele alacağız.
     Su Kirliliği: Su kirliliği denilince ilk akla gelen Eber Gölü’dür. Bu göldeki kirlenme, uzun yıllardan beri bilinmekte olup, ünü ilimiz sınırları dışına çıkmıştır. Eber gölü’nü Afyonkarahisar şehir merkezinin ev ve sanayi atık suları ile yakınındaki bazı fabrika ve yerleşimlerin atık suları kirletmektedir. Karamık Sazlığı da yıllardan beri, yakınındaki SEKA Kâğıt Fabrikası’nın atıklarıyla kirlenmiştir. Günümüzde fabrika çalışır durumda olmadığından, bu tehdit ortadan kalkmıştır. Yine Afyonkarahisar Ovası’na hayat veren Akarçay da şehir merkezi ve çevredeki yerleşimlerin atık sularıyla kirlenmektedir. Halkımızın kısaca “Akar” dediği Akarçay’ı temizlemek amacıyla, doğal arıtma sistemleri kurulmakta ve şehre yakın kısımlarda üzeri kapatılmaktadır.
     Hava Kirliliği: Şehir merkezinin hava dolaşımına açık olmaması ve giderek büyümesi nedeniyle, hava kirliliği kaçınılmaz olmaktadır. İlimiz birinci derecede hava kirliliği yaşanan şehirlerdendir. Kalitesiz yakıt kullanımı ve şehirlerarası yol trafiği, bu kirliliğin ana nedenidir. Birkaç yıldır yakıt denetimleri artırılmıştır. Doğal gaza geçişle beraber, hava kirliliği önemli ölçüde azalacaktır.
     Katı Atıklar: İlimizde çevreyi kirleten katı atıkların başında mermer atıkları gelmektedir. İl merkezi ve İscehisar’da 550’ den fazla mermer işletmesi vardır. Atıklar için depolama alanları belirlenmiş ise de zaman zaman, gelişigüzel dökümlere rastlanılıyor. Diğer bir katı atık grubu da evsel atıklardır. Belediyelerin düzenli katı atık depolama tesisinin olmaması nedeniyle bu atıklar kirliliğe yol açıyor. İlimiz katı atıklar konusunda beş bölgeye ayrılmıştır. Buralara depolama tesisleri kurulduğunda çöp sorunu ortadan kalkacaktır.
     Kaynak: İl Çevre ve Orman Müdürlüğü web sitesi

              İLİMİZİN BAŞLICA ÇEVRE SORUNLARI–2
     Tavuk Çiftlikleri Ve Besihaneler: Afyonkarahisar’da beş milyon kadar tavuk yetiştirilmektedir. Yine ilimiz büyükbaş hayvan yetiştirmede ilk sıralardadır. Hayvan barınaklarının zamanla şehrin içinde kalması nedeniyle koku ve karasinek sorunu ortaya çıkıyor. Özellikle yaz aylarında kokuşma artmakta ve bu koku dayanılmaz olmaktadır. Bu konu sık sık gündeme geliyor ve besihane sahipleriyle yetkililer arasında tartışmalara yol açıyor. Valimizin bu konuda: “ Şehirde yaşamak kolay değildir, bunun bir bedeli vardır.” sözleri manidardır. Özellikle Uydukent civarında yoğunlaşan bu çiftlikler bir gün mutlaka şehir dışına taşınacaktır.
     Karasinek: Tavuk çiftliklerine bağlı olarak ortaya çıkan önemli bir çevre sorunu da karasineklerin aşırı çoğalmasıdır. Buralarda çoğalan karasinekler şehre hücum ediyor. Özellikle piknik alanlarına kâbus gibi çöküyorlar. Bu yıl Turgut Özal Parkı’na piknik için gidenler, eminim “ benim gibi” tat alamamış ve apar topar dönmüştür. Yine sonbaharda havalar soğuyunca, sinekler bu sefer soğuktan kırılmamak için evlere dadanıyor. Bereket ilk kar yağdı da sinek sorunu şimdilik kapandı. Karasinek için yaz aylarında ilaçlama yapılıyor ve denetimler artırılıyor.
     Tıbbi Atıklar: İlimizde günde yaklaşık 70 torba (394 kg.) tıbbi atık oluşmakta ve 16 sağlık kuruluşu, tıbbi atıklarını ayrı toplamaktadır. Bilindiği gibi tıbbi atıklarda tehlikeli bulaşıcı hastalıklar ve ilaç kalıntıları olabilir. Bu atıklar toplanırken zaman zaman evsel atıklara karışabilmektedir. Düzenli katı atık bertaraf tesisleri kurulduğunda, bu sorun ortadan kalkacaktır.
     Bunlardan başka, yaz aylarında yoğunlaşan anız yakma da önemlidir. Anız yakma ile birçok canlı türü yok oluyor. Orman yangınlarına da sebep oluyor. Yine kaçak avcılık da doğal hayatı tehdit eden unsurlardandır.
 Kaynak: İl Çevre Ve Orman Müdürlüğü web sitesi.

                         KARAHİSAR KALESİ
      Geçen hafta, “yedi yıl Afyonkarahisar’da kalma” ihtimalini göze alarak, kaleye çıktım.
      Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi de 350 yıl kadar önce, “eteklerini beline dolayarak” kalemize çıkmıştır. Merdivenler yukarı doğru çıktıkça daralıyor, bazen tamamen ana kayaya oyulmuş basamaklardan oluşuyordu.
      Müze çalışanları kalede, Hititlere ait bir sur parçası tespit etmişlerdir. Bu herhalde, restore edilen kısımların aralarında kalan, eski siyah sur parçalarından biridir.
      Yukarılara doğru tırmanırken, güney yamaçlarda olduğu söylenen, Frig kaya mihraplarını görmeye çalışıyordum. Frigler bunları, sarp kayalardan çıktığına inandıkları, biricik dağ-anaları Kybele için yapmışlardı. Bunlardan “basamaklı sunak” adı verileni, giriş kapısından biraz aşağıdaydı. İki tanesini de zirvede gördüm.
      Çıkış yolunda ve tepede en çok göze çarpan bitki, mor çiçekler açan bir sümbül çeşidiydi. Yine kayalar üzerine serpiştirilmiş gibi görünen damkorukları da yaygındı. Çitlembik ağaçları, yüzlerce dileğe tercümanlık yapmaktadır. Karatavukgillerden bir kuş türünün güzel ötüşünü sürekli duyuyordum.
                              Taşlıdere sırtlarından Karahisar Kalesi'nin görünümü. (14 Haziran 2008).

      Gezgin evliyamız, zirvede “küçük ama sanatlı” bir mescit görmüştür. İçi çinilerle süslü bu eseri, Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat yaptırmıştır. Yeri, güneye bakan en yüksek nokta olarak belirtilen bu mescidi, aradan geçen yüzyıllar ortadan kaldırmıştı. Burada üzeri otlarla kaplı, belli belirsiz bir enkaz vardı.
      Tepeden tüm şehir bir minyatür gibi görünüyordu. Yollar, okullar, camiler, otogar bu minyatürün birer parçasıydı. Altıntaş, Seyitgazi ve Konya’ya doğru, alabildiğine bir yeşillik uzanıyordu. Sultandağları’nın karını, İscehisar’ın mermer ocaklarını, bir beyazlık halinde Seydiler ve peribacalarını gördüm. Evliya Çelebi’den daha şanslı olarak, bu sıralar ilimizde bulunan gösteri uçaklarının provalarını da seyrettim.
      Şanlıurfa ve Birecik kalelerine çıktım. Gaziantep Kalesi’ni, Adana’nın Toprakkale’sini, İzmir’in Kadifekale’sini gördüm. Hiçbiri Karahisar kadar heybetli değildi.  
      Yazımızın sonunda, henüz çıkma fırsatı bulamamış olanlara, bayrak şairi Arif Nihat ASYA’nın, kalemiz için yazdığı şu dizeleriyle çağrıda bulunalım:
                Düzlükte, gelip geçse de yol, Afyon’dan,
                Ey yolcu, görünmez Afyon, istasyondan.
                Şayet vaktin olursa tırman kaleye,
                 Bak Afyon’a, gökyüzünde bir balkondan.

                             KARAKUYU GÖLÜ
                 Afyonkarahisar’ın önemli sulak alanlarından biri de Karakuyu Gölü’dür. Dinar ilçemizde olup, Büyük Menderes Nehri’nin membaındadır. Dinar kavşağından 10 km. güneydedir. Göl, 1990 yılında DSİ tarafından, buradaki kaynak sularının birleştirilmesiyle oluşturulmuş bir gölettir. 1840 hektarlık bir alanı kaplar.
                Gölün tamamı saz, hasırotu ve nilüfer gibi bitkilerce kaplı olup kuşların yuvalanmasına uygundur. Kaynak sularının bol ve sürekli olmasından dolayı kışın donmaz. Bu yüzden kuşlar için yaz kış barınma ortamı oluşturur.
                 Karakuyu Gölü Göller Bölgesi’ndedir. Eğirdir, Burdur ve Işıklı göllerinin ortasında yer alır. Kuş göç yolları üzerinde bulunur. Çok çeşitli kuş türlerine ev sahipliği yapar. Gölde 173 çeşit kuş tespit edilmiştir. Bunların bir kısmı yerli, bazıları kış göçmeni, bazıları da sadece sonbaharda göç sırasında uğrayan türlerdir. Nesli tehlikede olan dikkuyruk ve diğer ördek türleri, turna, meke, sutavuğu gibi sucul kuşlar için güvenli bir sığınaktır. Göç zamanında leylek, balıkçıl, söğüt bülbülü, flamingo gibi kuşlar göle uğrar.
                 Böyle zengin bir sulak alan, sadece kuşlar için değil; su kaplumbağaları, su yılanları, ova kurbağası, tatlısu yengeci, kız böcekleri, dalıcı böcekler gibi pek çok sucul canlı türü için de yaşam kaynağıdır. Su yüzeyini kaplayan ve beyaz çiçek açan nilüferler görülmeye değerdir.    
                Göl, 1994 yılında Yaban Hayatı Koruma sahası olarak belirlenmiştir. Aynı zamanda 1. Derece Doğal Sit Alanı statüsündedir. Göl ve çevresindeki 300 metrelik koruma şeridindeki sahada balık ve kuş avlamak yasaktır. Jandarma tarafından, kaçak avcılığı önlemek amacıyla denetimler yapılmaktadır. Gölün çevresinden turba toprağı alınması doğal yapıya zarar vermektedir.
                 Kaynak: İl Çevre Ve Orman Müdürlüğü web sitesi.

                           HORMONLU GIDALAR

     Kış soğuklarıyla birlikte, Semt Pazarı’na köylüler gelmez oldu. Yazın, “Gel guzum bi bak!” diyen teyzelerimizin yerleri boş. Çünkü onların İsmailköy’den, Sarık’tan, Değirmenayvalı’dan getirdiği doğal sebze ve meyveler artık kalmadı. Tezgâhları ise seralarda yetiştirilen ürünler dolduruyor. Parlaklıkta, irilikte yarışan bu ürünler acaba ne kadar sağlıklı?
     Bir bitkinin ekiminden hasadına kadar çeşitli aşamalarda ilaçlar kullanılıyor. Turunçgiller mevsiminden önce karpitle sarartılmaktadır. Üzümlerin salkım uzatan hormonu ayrı, tane irileştirici hormonu ayrıdır. Patlıcan hiç bu kadar parlak olmamıştır. Salatalıklar pürüzsüz ve parlak, greyfurtlar kavunla yarışırcasına iridir. Bunların bir kısmı genetik çalışmaların ürünü olmakla beraber hormonların etkisi de büyüktür. Salatalık, domates, patlıcan gibi sebzelerin yazınki tadını alamıyorsak bunun nedeni hormonlardır.
     Kimyasal maddelerin bu kadar yaygın kullanımı sağlık açısından tehlikelidir. Bir elmanın kabuğunu soyarak bunlardan kurtulamayız. Çünkü hormon benzeri maddeler meyvenin dokularına yerleşerek onu büyütmektedir. Bunlar vücudumuzda, karaciğer başta olmak üzere çeşitli organlarda birikirler. Eskiden daha uzun olan insan ömrü azalmaya başlamışsa, bunun bir nedeni de kimyasal maddelerdir. Köylerimizde bile 80- 90 yıl yaşayan ihtiyarlarımız azalmıştır.  
     Son yıllarda seralarda doğal tozlaşmayı sağlamak amacıyla Bombus cinsi arılar kullanılmaya başlanmıştır. Balarısından daha iri ve tüylü olan Bombus’ların tozlaştırma yetenekleri de kuvvetlidir. Pazarda bazı domateslerin üzerinde gördüğümüz, sarı renkli arı ambleminin nedeni budur. Batıda ilaçsız, hormonsuz ürünler ayrı ve daha pahalı satılmaktadır. Tercih tüketicinindir.
     Geçtiğimiz hafta, hormon kullanımının yasaklanacağına dair haberler duyduk. Kullananlar hakkında ciddi para cezaları öngörülüyor. Bu gerçekleşirse pazardan aldığımız sebze ve meyveleri daha güvenle yiyeceğiz. Gübresiz, hormonsuz, ilaçsız gıdalar yemek dileğiyle…

                  İLİMİZDEN ÇEVRE GÖZLEMLERİ

     Yeşil Bahçeli Okul: Okulları yeşillendirmek kolay değildir. Özellikle ilköğretim okullarının bahçeleri, çocukların biricik oyun sahalarıdır. Büyük umutlarla dikilen fidanlar, ikinci baharı göremeden top darbeleriyle kurur gider. Çocuğun bastığı yerde ot bitmez, denilse yeridir. Kurtuluş Caddesi’ndeki Endüstri Meslek Lisesi ise bunu aşmış. Ön bahçedeki yetişmiş büyük ağaçlar, okula koruluk havası veriyor. Okulun bütün ön duvarlarını kaplayan ve hayranlık uyandıran sarmaşıklar ise büyük bir emeğin ürünü. E.M.L. adeta orman içinde büyülü bir şato gibi. Darısı diğer okullarımızın başına.
     Esnafın Kuş Sevgisi: Sabahları işe giderken, dükkânların önünde kuşlar için dökülmüş yemler görüyorum. Uzun Çarşı’nın girişindeki pastacılardan başlayarak çoğu esnaf, (kuş gribine aldırmadan) kaldırım kenarına susam, ekmek kırıntısı gibi kuşların sevdiği yiyeceklerden koyuyor. Hele Belediye Çarşısı’nın orada bir amca var ki kuşlara, sattığı gıdalardan ikram ediyor. Kaldırıma bazen pirinç, bazen bulgur, kimi zaman da mercimek bırakıyor. Kim bilir belki de bu sevginin temelinde, küçükken sapanla öldürülmüş serçelerin, hazin hatıraları yatıyordur? 
     Çamur Banyosu: Karlar erimeye başlayınca, yollarda minik gölcükler oluştu. Yaya iseniz sizi kötü bir sürpriz bekliyor olabilir. Sulara aldırmadan hız yapan bazı araçlar, her an sizi tepenize kadar ıslatabilir. Nitekim geçen gün, Oruçoğlu Çarşısı’nın orada, bisikletin üzerinde olduğum halde, bir minibüs beni dizlerime kadar çamura boyadı.
     Ekin Kargalarının Dansı: Kışın her akşamüstü, İzmir İstasyonu civarında, ekin kargalarının dansı başlar. Gündüz, Beyyazı veya Çayırbağ’ın tarlalarında yayılan yüzlerce karga, saatlerce gökyüzünde çığlık çığlığa turlar atar. Sayısız karganın, sonsuz mavilikte savruluşu görülmeye değerdir. Karanlık bastığında, belirli bir hiyerarşiye göre dallara tünemiş olurlar. Bu dans baharda bitecek. Çünkü kışlamak için geldikleri ilimizden, yuvalanmak için tekrar Kuzey Anadolu’ya göçecekler.

               İLİMİZDEN ÇEVRE GÖZLEMLERİ–2

     Albay Reşat’ın Topları: Şehrimizin mezarlık tarafından girişinde, Albay Reşat ÇİĞİLTEPE heykeli var. Pek çok kişinin, özellikle yabancıların, bu heykeli Atatürk zannettiğini duymuşsunuzdur. Şehrin girişindeki bu minik yeşil alan, kısa süre önce yeniden düzenlendi. Heykelin iki tarafına büyükçe toplar yerleştirildi. Sanki bu onurlu, büyük komutan intihar etmemiş ve Çiğiltepe’yi Yunan’dan almak için, topçularına yeniden ateş emri veriyor gibi. Yine parka yerleştirilen hasır şemsiyeler de ayrı bir güzellik katmış. 
     Bozkırın Düğünü: Hafta sonu memlekete giderken, Sandıklı Ovası’nda mola verdim. Ziraatçıların “yabancı ot” diye hor hakir gördüğü yüzlerce kır çiçeği açmıştı. Papatyalar, sığırkuyrukları, ballıbabalar, yavşanlar, ebegümeçleri ve ismini ancak çiftçilerin bildiği bin bir çeşit bitki çiçeklenme yarışındaydı. Morun, kırmızının, sarının, yeşilin sayısız tonundaki çiçekler; patates, buğday tarlalarına, yol kenarlarına serpiştirilmiş gibiydi. Hani köylerimizde düğün olur da gelinlik kızlar kadifenin allı, pullu, yeşilli çeşitlerini giyinirler, aynen öyle. Bal arıları, Bombus denilen tüylü arılar, kelebekler ve isimsiz yüzlerce böcek de bu düğünün diğer davetlileri.
      Acıgöl’de Son Durum: Son bir iki yıldır, Acıgöl’ün içinde büyük havuzlar göze çarpıyor. Galiba soda içeren tuzları çökeltmek için bu havuzlar yapılmış. Havuzlar dışında, neredeyse hiç su yok gibi görünüyor. Geçen yıllarda Gölün Dazkırı tarafında, az da olsa kuş sürüleri göze çarpardı. Bu gidişimde hiç kuş göremedim. Herhalde kuşlar insan aktivitelerinden olumsuz etkilenmiş ve gölün daha sakin kısımlarına çekilmişler.

                  İLİMİZDEN ÇEVRE GÖZLEMLERİ–3

                Duman Avcıları: Valiliğimizin girişimleriyle, Afyonkarahisar’da yeni bir uygulama başlayacak. Hava kirliliğini azaltmayı amaçlayan bu proje kapsamında halkımızdan gönüllü kişilere, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’nde eğitim verildi. Artık “fahri duman izleyicisi” ve “duman avcılarımız var. Bu havayı hepimiz soluduğumuza göre, bu konuda duyarlı olmak ve yetkililere yardımcı olmak, güzel bir düşünce. Ben duman avcısı olsaydım, şehrin ortasından çıkan ve her yerden görülen; büyük, beyaz bir dumanı ihbar ederdim.
                Balgamlı Yokuş: Başlıktan da anlaşılacağı üzere, konu biraz iğrenç. Ne yazık ki, ülkemizin çoğu yerinde olduğu gibi ilimizde de yola tükürme alışkanlığı yaygın. Çoğumuz iğrensek de içimizden bazıları bunu yapıyor. Özellikle de kış aylarında. Yollarda, kaldırımlarda, hatta cami avlularında söz konusu çıkarımlara sıkça rastlıyoruz. Hele bizim okula çıkan ve “Balgamlı Yokuş” adını verdiğimiz bir ara yol var ki sormayın. Düz yürürseniz basmamak imkânsız.
                Yeşilay’ın Kamyonu: Maliye Kavşağı’ndan Gazlıgöl’e doğru giderken, tren yolunun kenarına yerleştirilmiş bir kamyon hemen dikkati çekiyor. Yeşile boyanmış, Türk bayrakları ve rafyalarla süslenmiş bu kamyon, Yeşilay’ın sessiz bir gönüllüsü gibi. Ön kısmında içki, sigara gibi zararlı alışkanlıklarla ilgili sloganlar var. Her gün Uydukent’e, Gazlıgöl’e, Kayıhan’a, Eskişehir’e giden yüzlerce yolcuya mesaj veriyor. Bence bu haliyle, Yeşilay konusunda verilen pek çok konferans, seminer gibi çalışmalardan daha etkili. Gözlemimizi kamyonda bulunan iki içten sloganla tamamlayalım:
                “İnsan sevdiğine içki, sigara ikram etmez.”
                “Düşmanı yendik ama tütünü yenemedik.” 



                                                          BİSİKLET VE ÇEVRE


      Afyonkarahisar’ın şehir içi trafiği sık sık gündeme gelir. Trafiği rahatlatmak için önemli bir adım da bisiklet kullanımını teşvik etmek ve yaygın hale getirmektir. Bisiklet havayı kirletmediği ve gürültü çıkarmadığı için çevre dostudur. Az yer kaplar ve park sorunu çok kolay giderilebilir. (Belediyenin caddelere koyduğu bisiklet parkları takdire değerdir.)
     Afyonkarahisar şehir içinde her yere bisikletle ulaşmak mümkündür. Ufak tefek alışverişleri, fatura ödemelerini yapmaya bisiklet birebirdir.
     Bisikletle dolaşmak, dinlenme ve stres atma açısından faydalıdır. Arabayla yapamayacağınız pek çok şeyi yapma imkânı bulursunuz. Bir tanıdığı görüp sohbet edebilir, gördüğünüz bir malı hemen durup inceleyebilirsiniz.
    Bisikleti bir zevk ve yaşam tarzı haline getirmek için, öncelikle “Bisiklete binmek çocuk işidir.” veya “Bisiklete garibanlar biner .” gibi takıntılardan kurtulmak gerekir.
    Afyonkarahisar şehir merkezinde bisiklet sürücülerinin kâbusu, şehir içi minibüsleri ve kamyonlardır. Bazı minibüsçüler, müşteri kapma hırsıyla, hatları yarış pisti gibi kullanmaktadır. Ansızın kulağınızın dibinden rüzgâr gibi geçen bir minibüs aynası içinizi ürpertir. Ben bunu defalarca yaşadım. Sürücülerimiz bisikletçilere genellikle hoşgörülü davranmıyor. Daha birkaç ay önce (26.10.2005), Akcin Köyü civarında, bir arabanın 95 metre sürükleyerek feci şekilde öldürdüğü, bisikletli Mevlüt amcanın haberini Sözcü’nün manşetinden okumuştuk. Bir süre önce valiliğimiz, ADUYBİM’e bir anket hazırlatmıştı. Bu ankette, “Bisikletler için özel parkurlar ister misiniz?” şeklinde bir soru vardı. Keşke bütün yollarda böyle güvenli parkurlar olsa da can korkusu yaşamasak.
     Bisikletçilerimizin de mutlaka hataları vardır. Frensiz, zilsiz, ışıksız bisikletler, her zaman tehlike kaynağıdır. Yine kırmızı ışıkta geçmeler, ters yön gitmeler, sağa sola bakmadan yola fırlamalar, sıkça yapılan hatalardır. Bisikletin de trafik kurallarına uyması gerektiğini göz ardı etmemeliyiz.
     Sonuç olarak bisikleti bir tutku haline getirerek trafiği rahatlatmak ve çevreyi daha yaşanılır kılmak mümkündür.

                         ÇED RAPORU NEDİR?

      Hafta sonu, yerel gazetelerin çoğunda ortak bir haber vardı. Haberde, Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulacak olan, mermer atıklarını depolama tesisi için ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporuna gerek olmadığı yazıyordu. Bu yazımızda ÇED raporlarının konusu ve ne işe yaradığı ele alınacaktır.
     ÇED, fabrika, tesis gibi bir proje hazırlanırken, kuruluş ve sonraki çalışma aşamalarında, çevreye yapacağı her türlü etkinin ve bu etkilerin doğuracağı sonuçların, önceden kestirilmesi işlemidir. Yani kurulan tesis havayı, suyu, toprağı ne ölçüde kirletecektir? Civardaki bitki ve hayvan türlerini olumsuz etkileyecek midir? İnsan sağlığına etkisi nedir? Tüm bunları bertaraf etmek için hangi tedbirler alınmalıdır?... gibi sorulara ışık tutar.  
     ÇED kavramını yasalarına ilk koyan ülke ABD olmuştur (1969). Ülkemizde 1983 yılında yürürlüğe giren, Çevre Koruma Kanunu ile uygulanmaya başlamıştır.
     Bu rapor, on kadar aşamadan geçildikten sonra hazırlanır. Konu çok yönlü olduğu için jeolog, toprak bilimci, kimyager, biyolog, ekonomist, şehir planlamacısı hatta sosyolog gibi çeşitli alanlardan uzmanlara ihtiyaç duyulur. Eğer proje, çevre açısından büyük uyumsuzluklara sahipse alternatif projeler üzerinde de durulur.
     ÇED raporları genellikle sayısal ve parasal verilerden oluşur. Fayda- zarar analizlerine dayanır. Ancak çevresel etkilerin pek çoğunu maddi olarak açıklamak zordur. Meselâ sağlıklı bir insanın değeri nedir? Ya da kirli bir gölde nesli tükenen, nadir bir ördek türü kaç Euro’luk kayıp sayılır?
     Geçmişte pek çok tesis kurulurken, çevre unsuru göz önüne alınmamıştır. Gökova Körfezi’ni kirleten termik santral, ilimizdeki Eber Gölü’nün bu hâle gelmesi, yine çimento fabrikasının bugün şehrin ortasında kalması, ÇED raporlarının önemini açıkça ortaya koymaktadır.
     Kaynak: Ahmet KOCATAŞ “Ekoloji-Çevre Biyolojisi” Ege Üniv. Yayını İzmir–1994






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder